.
ALAMUT ZİYARI DEVLETİ
Ziyar devleti 1011 yilinda Alamut devletinin kurucusu Hasan El Sabah tarafindan yikildi. Ziyar devleti, kürt Dailam asiretine mensup Ziyar´i oglu Merdavic tarafindan 930´da Kürt yurdunun kuzeyinde kuruldu. Egemenlik alani Taberistan ve Cürcan´i da icine alarak güneyde Isfahan´a, batida El Cezire ve Irak´a, kuzeyde Kafkaslar´a kadar uzaniyirdu. Dailam asireti, 9. yüzyilin sonlarina dogru, Abbasi halifeligi döneminde Müslüman oldu. Hazar Gölünün güneybati kesiminde yasayan bu asiret, büyük bir askeri güce sahipti. Varligini 141.yil sürdürebilen bu devlet, 8 hükümdar tarafindan yönetildi. Eski edebi eserler arasinda yer alan "Kábusname " bu dönemde, Ziyarlarin son emiri Keykawes´in amcasi tarafindan yazildi.
Kalardeşt kazılarında bulunan Ziyarlar döneminden kalma aslan motifli bir altın kupa (10. yüzyıl)İslam’ın Kürtlerce kabülünden sonra ortaya çıkan Kürt-İslam devletleri arasında askerî gücü en yüksek olan ve egemenlik alanı içerisinde büyük bir otorite kuran Ziyar Kürt Devleti ( آل زیار - Ziyarids) 928 yılında kuruldu. Deylem (Deyleman - Dailam) Aşireti’ne mensup Merdaviçê Ziyar tarafından Kürdistan’ın doğusunda ve Orta İran’ı da kapsayan bir coğrafyada kurulan devlet, Zaza olarak bilinen Dimilî Kürtleri’nin son büyük egemenliği oldu. Merkezi Cürcan’ın kuzeyi ve Mazendaran’da bulunan ve 928-1043 yılları arasında yaşan devletin egemenlik alanı Taberistan ve Cürcan’ı da içine alarak güneyde İsfahan ve Hamedan’a, batıda El Cezire ve Irak’a, kuzeyde ön Kafkasya’ya kadar uzanıyordu.
GOR DEVLETİ
Harzemsahlar 1214´te Kürt Gor devletinin baskenti Firuzkuk´u ele gecirerek bu devletin egemenligine son verdiler. Gor devleti, Seyfuddin Suri tarafindan 1148 yilinda Kuzeydogu Iran´da kuruldu. 1148´e kadar Selcuklu devletine bagli bir beylik olarak varligini sürdüren Kürt Gor asireti, Seyfuddin Suri´nin beyligin basina gecmesi ile bu tarihte bagimsizligini ilan etti. Suri, devlet sinirlerini kisa bir süre icinde genisletti. Selcuklular ve Oguzlarla sürekli catisma halinde bulunan Gor hükümdari Giyasuddin, büyük bir saldiri baslatarak (1173) kademeli olarak Gazne, Herat, Multan, Uccah, Siudi, Esaver, Debut ve Lahor sehirlerini aldi ve Gazneli sultan Mahmud hanedanligindan arta kalanlari tamamen artadan kaldirip kardesi Muiziddin´i Gaznelilerin varsi ilan etti. Muiziddin 1192´de Kuzey Hindistan ve Bengal´i fethetti. Kutbeddin, Aybek adli kumandanini Delhi´ye genel vali tayin etti. Giyasuddin´in 1202´de Sultan Muiziddin´in bir suikast sonucu 1206´da ölmesi üzerine devlet yönetimi zayifladi, hanedanlik parcalandi. Hükümdar Giyasuddin Mahmud´un da 1212´de öldürulmesinden sonra yerine gecen oglu Bahaüddin, yogun saldirilara fazla direnemedi. Gor devletinin egemenliginde bulunan bircok sehir, bölgenin ticaret merkezleri sayiliyordu. Hükümdar Giyasuddin´in Herat´ta yaptirdii Esler Camii, Islam mimari eserlerinde yeniligi temsil etti. Kutbeddin´nin Delhi´de yaptirdigi Cuma Camii ilk Islami eser özelligini tasir.
Süleymaniye'de ayaklanma provası
SÜLEYMANİYE - Federal Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde bir kişinin kendisini yakma girişimi ardından binlerce kişi toplanarak, hükümetin istifasını istedi.
Süleymaniye merkezindeki Derge Sara’da adı öğrenilemeyen bir genç bugün yerel saatle 17.00 sıralarında kendini yakmaya kalkıştı. Müdahale eden Asayiş güçleri genci alıp götürürken, görgü tanıkları gencin yolsuzluklara, adaletsizliklere ve particiliği protesto ettiğini bildirdi.
Bu olayın duyulması üzerinde yaklaşık binlerce kişi, kent merkezinde yürüyüş yaparak, hükümetin istifasını istedi. Eylemciler “hükümet istifa”, “yolsuzluklara hayır”, “özgürlük”, “iş, aş, ekmek” gibi sloganlar attı.
Yarın kentte sivil toplum örgütlerinin organizasyonu ile büyük bir yürüyüşün yapılması bekleniyor.
Tunus’ta 17 Aralık günü üniversite mezunu işsiz bir gencin kötü yaşam koşullarına karşı bedenini ateşe vermesiyle başlayan halk isyanı 14 Ocak günü Bin Ali’nin 23 yıllık iktidarını bırakarak Suudi Arabistan’a kaçmasına yol açmıştı. Yakma vakaları daha sonra Cezayir ve Mısır’da da yaşanmıştı. Tunus devrimini izleyen Mısır’da 25 Ocak’ta başlayan halk ayaklanması 18 gün içinde 30 yıllık Hüsnü Mübarek rejimini devirdi.
Melle selim ve şeyh sahabettin ayaklanması:
Balkan savaşından sonra, özellikle hayvancılıkla geçinen Gülistan’da, ” hayvan vergisi”nin artırılması, vergilerini ödeyemeyen yoksul halka yapılan baskılar karşısında, Bitlis, beyazıd, Diyarbakır ve Musul yörelerinde, halk hoşnutsuzluğunu açığa vuruyordu. 1. dünya savaşı öncesinde, bu toplumsal çalkantılar içinde, Türk yönetimi baskılarını artırdıkça, Kürtler de değişik türde eylemlere hazırlanıyorlardı. Her yer kaynıyordu. Barut fıçısıydı sanki Osmanlı ülkesi. Ermeniler de bir taraftan boş durmuyor, örgütlenmelerini ileri düzeylere vardırıyorlardı. Gülistan’da giderek artan sayıda askeri kışlalar yapılıyordu.*
Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/tarih/214080-mela-selim-hizan-isyani.html#post1645008
Gülistan’daki huzursuzluklardan birisi de bu ortamda, 1914 yılında Bitlis’in Hizan ilçesinde Molla selim, Seyit Ali ve Şeyh Şahabettin’in önderliğindeki bir başkaldırı şeklinde kendini gösterdi.
Mela Selim Genç bölgesi Zaza Kürtlerindendi 55-60 yaşlarında, güzel Arapça bilen bir din adamıydı. İnançlarına sıkı sıkıya bağlıydı. Kendine özgü kişiliği vardı, Şeyh Şahabettin’e hocalık edip onun yetişmesinde etkin oldu. Kurtarıcı ve yenilikçi bir anlayışta olduğunu etrafındakiler söylüyordu. Şeyh Şahabettin ise, 30 yaşlarında beyaz sarıklı, güleç yüzlü, saygın ve şişmanca bir kişiydi. Dünya işlerinden çok kendini dine veren, iyi huylu birisiydi. Amcası oğlu Seyit Ali’nin dünya işlerine yakın ilgili duymasından ve gösterişi sevmesinden ötürü, sıcak ilişkileri yoktu. Seyit Ali, 30 yaşlarında, esmer siyah gözlü, çatık kaşlı, orta boylu, babayiğit ve kibar bir kişiydi. Kürtler ona “Hutê Gewr-Boz Ejder” diyorlardı. Giyim ve kuşamı göz alıcıydı. Geniş bir dini etkinliği vardı.**
B.Nikitin, Mela Selim ve Seyit Ali’nin 1909 yılında Kürt Teavün ve Terakki Cemiyetinin üyeleri olduklarını ve başkaldırı hazırlıklarında bulunduğunu işaret ediyor.
İttihat ve Terakki hükümeti bu başkaldırıyı kanlı bir şekilde bastırdı ve önderlerin çoğunu idam etti. İstanbul’daki Sabah, Tanin ve ikdam gazeteleri, İsyancıları suçlayan yazılar yayınladılar.
Erzurum ve Trabzon’daki Almanya konsoloslukları da, Kürtler konusunda Türk hükümetinin elini çabuk tutmasını istediler. İttihatçı yönetim özellikler sert davrandı, diğer halklara böylelikle gözdağı verilmek istendi. Dahiliye Nazırı, Talat Paşa’nın akrabası, yine Bitlis Valisi Mustafa Halil Bey ve başkaldırıyı ezmekle görevli Sınır Bölgesi Kumandanı İhsan Paşa, çok acımasız davrandılar. Yıllar önce Ermenilere karşı kullandıkları biçimde, bu kez de, Ermenileri Kürtlerle vuruşmak üzere, onları, orduya yardıma çağırdı Bitlis Valisi ve Sınır Kumandanı. Bu yoldaki baskılar ve tehditler yoğundu.
İçişleri Bakanı Talat Paşa Van ve Bitlis valilerine gönderdiği telgrafta Kürtlere karşı en sert önlemleri almalarını istiyor, “askeri hal” ilan edebilme yetkilerini de veriyordu.
Celilê Celil, 1914 Hizan isyanında idam edilen önderlerinden Mela Resul’un, idam edilirken “Kürt milleti çok geçmeden zor ve zulmünden kurtulacağı için bahtiyarım” dediğini, o günün Ermeni kaynaklarına dayanarak söylüyor. Yine aynı kaynaklara göre şeriat istemi bu hareketin dış görünümüdür; içerik, Kürt ulusal istemleridir.
Ankara’da Millet Meclisi ve Hükümeti kurulduktan sonra, Mecliste Koçgiri olayları tartışılırken, Hizan’daki olaylara yeniden değinen milletvekilleri, bu başkaldırının kökünde yöneticilerin ve memurların “kötü idaresi” ve “zulmü” bulunduğunu dile getireceklerdi.
Ancak uzak olmayan bir tarihte, Kürtlerin Ermenileri öldürdüğü 1894-1896 yıllarının Hıristiyan Avrupalıları büyük ölçüde etkilediği, başkaldırı önderlerinin din adamı ve derebeyi oluşları, Osmanlıların, Kürtlerin Ermeni kırımları yaptıkları şeklindeki propagandaları ve Kürtlerin örgütsüz oluşları, ilkel yöntemlerle yetinmeleri, Avrupalıların bu eylemlere ilgi göstermesini önlüyordu. Üstelik Times gibi ünlü bir İngiliz gazetesinin İttihatçıların Kürtleri ezme eylemlerine alkış tutuyor ve Kürt eylemcilerini, “gerici ve Ermeni düşmanı” eylemler olarak görüyordu.
Avrupa basını hareketi gerici olarak gösterdi. Ermeni kaynaklarının Türk karşıtlığı, olayların objektif bir biçimde yansıtılıp yansıtılmadıklarında dikkatli olmayı gerektiriyor. Kaldı ki, bu başkaldırıda Ermenilerin Osmanlı ordusunun yanında, Kürtleri vurdukları da biliniyor.
Yakalanmayan Molla Selim ve arkadaşlarından bazıları, Bitlis’teki Rus Konsolosluğuna sığındılar. 1914 yılında 1. Dünya savaşı başladığında, iktidardaki ittihat ve Terakki Hükümeti, Rusya’ya karşı Almanya’nın yanında yer aldı. Bu arada konsolosluğa sığınmış olanlarda alınarak idam edildiler. Arkadaşlarıyla birlikte idam edilen Mela Selim ve beraberindekilerin cesetleri, ibret olsun diye sehpadan indirilmedi.
Anlatılanlar bakılırsa Hizan isyanı önderleri idam edilirken Seyyid Ali’nin ipi iki kez kopuor ve üçüncüde idam ediliyor. Halk arasındaki anlayışa göre, böyle durumlarda idam hükmü yerine getirilmez. Bu nedenle “Zalimên Con Tırkan- Jön Türk Zalimleri” yasa dinlemezler, anlayışı yörede egemendir.
Başkaldırı bastırıldıktan sonra, halka baskı ve işkence yapıldı. Bugün de halk halk arasında söylenen “yas” ve “anma” ağıtlarına konu oldu yapılanlar. Osmanlı yönetiminde rüşvetin her şeyi çözebileceği, İsyan önderlerini idamdan kurtarabileceği anlayışını ve baskıları dile getiren halk ağıtlarından birini veriyoruz. 1943 yılında Beyrut’ta çıkan “Roja Nû” gazetesinde yayınlanmıştı.
BARZAN AYAKLANMASI
Kürtlerin trajedisi: Ayaklanma, baskı ve zulümle kardeşlik Kürt coğrafyası ilk olarak 1639 Kasr-ı Şirin anlaşması ile ikiye bölündü. 1923’teki Lozan anlaşmasından sonra da, Kürt coğrafyası bu kez dört parçalı oldu. Kürt coğrafyasının dörde bölünmesinden sonra, İngiltere ve Fransa’nın Kürtler üzerinden yürüttüğü politika ağırlıklı olarak Irak ve Suriye’de yankısını buldu. Fransa, Suriye üzerindeki hakimiyetini uzun yıllar sürdürdü. Aynı durum İngiltere egemenliğindeki Irak’ta da yaşandı. Osmanlı’nın parçalanmasından sonra bölgedeki yeni monarşi yönetimlerini destekleyen emperyalistler, çıkarlarına engel gördükleri Kürtlerin tüm çıkışlarını bastırmakla da kendilerini yükümlü gördüler. Kürtlere yönelik geliştirilen bu politikalara karşı Kürtler sessiz kalmadı. Daha 1. Dünya Savaşı’nın resmi olarak bitirildiği ilk yıllarda, Kürtler kendi kaderlerini tayin için bölgedeki hakim güçlere karşı ayaklanmaya başladılar. 1919 yılında Irak Kürdistanı’nda ayaklanan Şeyh Mahmut Berzenci’nin direnişi, kesintisiz 1931 yılına kadar sürdü. Şeyh Mahmut Berzenci 1931 yılında tutuklandı. Berzenci sorununu çözdüğünü varsayan İngiltere, bu kez Berzenci’ye önemli bir destek veren Şeyh Ahmet Barzani’ye yöneldi. 1931’in son aylarında Barzan bölgesine yönelik saldırılarını başlatan İngiltere, Kürt kalkışmasının önünü kesmeyi, Kürt ulusal hareketinin köklerini kurutmayı amaçlıyordu. İngiltere’nin bu girişimi, etkisi neredeyse günümüze kadar süren Barzan Ayaklanması’na neden oldu. Şeyh Ahmet Barzani önderliğindeki ayaklanma, 1932 yılının ilk aylarında başladı. Şeyh Ahmet Barzani, ayaklanmanın en önemli kurumlarından birinin komutanlığına, ana karargah komutanlığına genç kardeşi Mele Mustafa Barzani’yi getirdi. Ayaklanmayı bastırmak için Irak Kürdistanı’na yönelik büyük bir hava saldırısına yönelen İngiltere, birçok Kürdün yaşamını yitirmesine, yerinden yurdundan olmasına neden oldu. Berzenci hareketinin bastırılmasından sonra lokal kalan Barzan Ayaklanması, yoğun hava saldırıları karşısında direnemedi. Şeyh Ahmet Barzani, 1932 yılının ortalarında Türkiye’ye sığınmak zorunda kaldı. Ailesi ile birlikte Türkiye’ye sığınan Şeyh Ahmet Barzani, İngiltere hükümetinin isteği üzerine 1933 yılında Türk hükümeti tarafından yakalanarak Irak’a teslim edildi ve İngiltere tarafından Musul’da mecburi ikamete tabi tutuldu. Ağabeyinin teslim edilmesi üzerine Kuzey’deki aşiretlerin yanına geçerek Irak’a teslim edilme riskinden kurtulmak isteyen Mele Mustafa Barzani, bir müddet sonra ağabeyi Şeyh Ahmet’in talebi üzerine kendiliğinden Musul’a gelerek teslim oldu.
10 yılı aşan bir süre sürgün’de kalmak ve ağır şartlar altında yaşamak zorunda kalan Barzanilerin bu durumunu, Mele Mustafa Barzani daha fazla kaldıramadı. Süleymaniye’de Hêvi örgütü ile ilişki kuran Mele Mustafa, 1943 yılında sürgünde bulunduğu Süleymaniye’den firar ederek İran Kürdistanı’na geçti.Barzani’nin İran’a geçtiği dönemin bir diğer özelliği de, Kadı Muhammed önderliğindeki İran Kürt hareketinin yakaladığı gelişmedir. Mustafa Barzani, Kadı Muhammed’in kendisini koruyacağından emindir. Bölgede bulunan Sovyet subayları ile de ilişkiye giren Mustafa Barzani’nin, Sovyetler’in isteği üzerine 1945 yılına kadar yaklaşık 2 yıl boyunca, İngiliz güçlerinin eline geçmemek için İran Kürdistanı’nın Mirava köyünde saklandığı da, bilinen diğer bir bilgidir. Sovyet desteğini alan İran Kürtleri, 22 Ocak 1946’da, Mahabad kentinin Çarçıra Meydanı’nda Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin kuruluşunu ilan ettiler. Mahabad Kürt Cumhuriyeti’nin başına geçen Kadı Muhammed, önemli bir kısmı Barzanilerden oluşan ordunun başına general rütbesiyle taltif ettiği Mustafa Barzani’yi getirdi. Mele Mustafa aynı zamanda, birçok aşiretin yeni Cumhuriyet’e desteğini sağlamada da önemli bir başarı elde etti. Mustafa Barzani’nin bu dönemden çıkardığı en önemli dersin, Kürt hareketinin başarıya ulaşmasının yolunun partileşmeden geçtiğini görmesidir. 1945 yılında kurulan İran Kürdistan Demokrat Partisi’nin (İ-KDP) yapılanmasını örnek alan Mele Mustafa, 16 Ağustos 1946’da, Irak Kürdistan Demokrat Partisi’ni kurdu.
alıntıdır.