SİMKO İSMAİL AĞA BAŞKALDIRISI
Kürdistan coğrafyası sahip olduğu jeo-stratejik önemden ve geçirdiği siyasal süreçlerden dolayı kesintisiz bir şekilde ayaklanmalara tanıklık etmiştir. Bu mevcut konum ve durum “bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmış” Kürdistan’ın tüm parçaları için geçerlidir.I. Dünya Savaşı’nda Müslüman Kürdistan Halkı’nın aldığı darbelere rağmen, 20. yy’ın ilk çeyreğinde; Kuzey Kürdistan’da Koçgiri, Güney Kürdistan’da Şêx Mahmud Berzenci ve Doğu Kürdistan’da da Simko ayaklanmalarının aynı zamanlara denk geldiğini görmekteyiz. O dönemin koşullarında birbirinden bağımsız gelişen bu başkaldırılar, esaretin ve köleliğin dayatıldığı Kürt halkının özgürlük ve kurtuluş için attığı iyi niyetli ve anlamlı adımlardır.Bir taraftan Emperyalistlerin Ortadoğu üzerindeki menfaatleri ve siyasal, ekonomik politikaları; bir taraftan da bölgedeki şahlık, krallık ve tek partili dönemlerin en gerici ve en ilkel yönetimleri arasında bin türlü sorunla boğuşan Kürt halkının, kendi bağrından çıkardığı bu direnişler, bu kıyamlar elbetteki bizim nazarımızda büyük ve değerli bir tarih, bir geçmiş olarak algılanmalı ve ödenen bunca bedele yüzeysel bir şekilde yaklaşılmamalıdır.Şikak Aşireti Reisi İsmail Ağa (Simko), 1921 yılında Doğu Kürdistan’da büyük bir ayaklanma başlatmıştı. Önce Asurilere karşı savaşıp, dini liderleri Mar Şamun’u öldürdü. Daha sonra Kürt kuvvetleri saldırıya geçip Urmiye ile Tebriz’in bir kısmı kontrol altına alındı. Ayaklanma bugünkü Türkiye-İran sınırında olduğu için, Türkler ilk etapta ayaklanmanın kendi sınırlarına sıçramasından korkuyorlardı. Ancak o dönemde Yunan-Türkiye savaşı söz konusu olduğu için de elden geldikçe sorun oluşturmayacak şekilde ayaklanmanın Kuzey Kürdistan’a sıçramasını engelleyip en az zararla kurtulmayı amaçlıyorlardı. İran’ın büyük bir orduyla Kürt kuvvetlerine saldırması sonucu Simko Türkiye sınırına çekilmek zorunda kalır.1921 yılının sonuna doğru önemli Kürt cemiyetlerinde bulunan Kürt aydınları ve önderleri Kürdistan’da genel bir kıyam hazırlığı içine girmiş-lerdi. Bu konuda Simko’dan da, kendi cephesinden gerekli desteği sunması istenir.Simko bu dönemde İran’a karşı direnişini sürdürür ve Mehabad’ı ele geçirmeyi hedefler. 6 Ekim 1921′de Simko’nun kayınbiraderi Taha, Mehabad’a saldırır. Simko’nun da desteğiyle kısa sürede kent ele geçirilir. Mehabad’ın ele geçirilmesinden sonra Azerbaycan’da konumlanmış bulunan İran ordusu da saldırıya geçer.
Daha sonra Ezdikan’da ve Toppah’da hükümet güçleri yenilgiye uğratılır ve direniş güçleri tarafından buralar da ele geçirilir. Simko güçlerinin ele geçirdiği yerler Urmiye Gölü’nün batı yakasından, Kuzey Koy’a, güneyde Bane’ye ve Zibar yöresinden Bira-Kapra’ya kadar genişlemiştir.
Direniş güçlerinin geniş bir alana yayılması ve büyük zaferlerin elde edilmesi gerek İran Hükümeti tarafından ve gerekse de Türkiye Hükümeti tarafından endişeyle karşılanır.Simko’ya göre İran İmparatorluğu’nun dağılması, Doğu Kürdistan’ın kendi bağımsızlığını elde etmesiyle ancak mümkündü. Simko Azerbaycan silahlı kuvvetlerinde Albay Zafer Dowleh’e 1922′de yazdığı mektupta şunları ifade eder: “Kürt aşiretlerinin dörtte biri büyüklüğünde bile olmayan dünyanın küçük uluslarının Alman hükümeti gibi büyük hükümetlerden özerkliklerini elde ettiklerini görüyorsunuz.
Eğer bu büyük Kürt ulusu İran’dan haklarını alamazsa, bu koşullarda yaşamaktansa ölmek daha iyidir. Kaldı ki, İran hükümeti bize haklarımızı verse de vermese de Kürdistan’ı özerk yapacağız.”Simko, Kürdistan koşullarından kaynaklı yalnız başına mücadele etmesinin yeterli olmayacağını düşünerek İngiliz güçleriyle görüşüp onlardan destek almaya çalışır. Ancak Kürdistan tarihinde bilinen bir gerçektir ki; Kürdistan’da ortaya çıkan başkaldırıların bastırılması için yüzyılların kanlı-bıçaklı devletleri, gerektiğinde aynı masaya oturup anlaşmalar yapmışlardır. İngilizlerin, Simko başkaldırısını; gerektiğinde kendi lehlerine kullanmaları ve gerektiğinde de karşı durup bastırmaya çalışmaları da bu tarihi gerçeklik doğrultusunda ele alınmalıdır. İngilizler bu dönemde İran Hükümetiyle işbirliği anlaşması imzaladığı için Simko’ya destek vermezler. Aynı zamanda Türkler Yunanistan’la savaş içinde oldukları için, Simko’yla anlaşıp destek sözü vererek onun kendi sınırlarındaki Kürtler’le işbirliğini önleyip olayı kendi lehlerine çevirmeye çalışmışlardır.
İran, Türkler’in bu desteği çekmeleri için görüşmeler başlatır. Bu görüşmeler sonucunda da bilinen tarihi gerçeklik tekrar tezahür eder ve 25 Ekim 1922′de Türk-İran anlaşması imzalanır.1922′de İran Hükümeti, Mehabad’ı tekrar ele geçirmek üzere askeri güçlerini Miyandewab’da toplar. Üç ay süren çatışmalar sonrası İran askeri güçleri yenilgiye uğrayıp geri çekilmek zorunda kalır.
İran güçleri ile 25 Temmuz’da Şakaryazı’da gerçekleştirilen çarpışmalarda, uzun bir direnişten sonra İran’ın askeri üstünlüğü sonucu Kürtler yenilgiye uğrar.İran askeri güçleri burada kazandıkları zaferin ardından Urmiye üzerine saldırıp burayı da tekrar ele geçirirler. Simko’nun karargahı durumunda olan Şerik’e doğru hareket edilir. Türk sınırında bulunan Şerik de İran hükümeti tarafından ele geçirilir ve Türk askerlerinden direnişçilerin sınırdan geçerken silahsızlandırılmaları istenir.Simko, Kela Reş denilen yerde İran askeri güçlerine saldırır. Ancak askeri yetersizlikten dolayı Sarıtaş Dağı’na sığınmak zorunda kalır. Şiddetli geçen bu çarpışmalar sonucu Simko tutuklanır ve Türkiye’ye sürgün edilir.
Simko hakkında Türk istihbaratı tarafından şunlar belirtilir:
“Kaymakam Özdemir Beye
14.6.338
İstihbarat No.1745
1- Simko zeki bir adamdır. Zekası sayesinde taşıdığı hançeri uygun bir zaman için saklamıştır. Bu adamın kafasında bağımsızlık elde etme düşüncesi yatmaktadır. Onun amacı İran’da etkisi artıncaya kadar ve amacına ulaşıncaya kadar bizimle arasının açılmamasıdır.2- Simko’nun Kürt aşiretleri içinde etkisinin artması bizim Milli Hükümet’e ters düşer.
Ama şimdilik Simko’yla ilişkilerimizin bozulması çıkarımıza da değildir. Eğer yapabilirseniz Simko’yla Kürt aşiretleri arasında düşmanlık oluşturunuz. Çünkü bu hükümete yapılan büyük bir hizmet olur. Simko aleyhine propaganda yapınız. Onun, İngiliz parasıyla bu hareketi sürdürdüğünü ve kendi öz menfaati ile İngiliz menfaati uğruna harekete başladığı propagandasını halkın içinde yaygın hale getirin.
Cephe Komutanı adıyla
Harp Kurmay Başkanı Basri”Kürdistan’ın bütün parçalarında halk hiçbir zaman kendisine karşı yapılan zulümlere sessiz kalmamış ve fırsatını bulduğu ilk anda gereken tepkiyi ortaya koymuştur. Simko Türkiye’ye gönderildikten sonra da boş durmamış ve tekrar kaçıp fırsatını bulduğu anda direnişe geçmiştir.
Simko, 1924′te İran’a teslim olmak üzere Türkiye’den kaçtı. İran hükümeti; kendilerine bağlı kalacağına söz vermesi karşılığında Şerik’te oturmasına izin verir. Ancak aradan uzun bir süre geçmeden 1925′te Simko bazı Kürt aşiretleriyle Şahpur Ovası’nı iş-gal eder. İran askeri güçleri tarafından yenilgiye uğratılır ve Türkiye sınırına yaklaştığında Türk askerleri tarafından kuşatılıp, tutuklanır. 1928′e kadar Irak ve Türkiye’de kalır. 1929′da İran’da tekrar ikametine izin verilir ve Kuçno’ya vali olarak atanır. 1930′da İran askeri güçleri tarafından vahşice katledilir.Bu gün Kürdistan’ın esaret altında olması ve birden çok ülkenin otoritesi altında olması bu halkın kendi beceriksizliği değildir. Kürdistan Ortadoğu’nun jeopolitik açıdan en önemli noktasında bulunması açısından tarih boyunca tek bir ülkenin sömürgesi değil, dünyada egemen olmaya çalışan birçok süper gücün hedefi haline gelmiştir.Zaman akıp gitmekte ve yaşananlar bir tarih olmaktadır. Ama Kürdistan halkı ne yenildi, ne de tarih oldu. Bugünkü tüm olumsuzluklara rağmen özünü ve potansiyelini korumaktadır. Her fırsatta Kürt halkının toplumsal yaşamını alt-üst ederek refah ve mutluluk arayanların en son varacakları nokta, Allah’ın tarih için belirlediği yasaların bir neticesi olarak, Kürt halkının zalimlerden hakkını alması olacaktır inşallah.
ALİ BATE AYAKLANAMASI
Ali Battê yalniz Heverkalilari degil komsu asiretleri de yönetmeye basladi. Ulusalci birçok asiret reisi tarafindan ziyaret edilerek gittikçe büyük bir destek buluyordu. Mardin'in yerli esrafi ile olumlu görüsmeler yapti; çogunun destegini aldi.1917 yilinda Ali Batte vê Samun Harput cezaevinden kaçarak Midyat'a geldiler. Anlatilanlara göre cezaevindeyken asiret reisleri ile anlasmali olarak kaçip Kürdistan'in kurtulusu için silahli bir isyan baslatilacakti ve tutuklu asiret reisleri de mensup olduklari asiretlerle isyani dektekleme sözünü vermislerdi.Ali idamla yargilanmisti. Ancak devlet çok karmasik bir dönemden geçiyordu, Dünya Savasi'ndan yeni çikmis, perisan bir durumu yasiyordu. Bu nedenle Midyat'taki hükümet yetkilileri, Ali Battê'nin üzerine gitmeyi göze alamadi. Dört yil süren Dünya Savasi Kürdistan'i çok tahrip etmis ve zayif düsürmüstü. Savasin son iki yilinda açlik ve hastalik Kürdistan'in her tarafinda korkunç bir sekilde sürmüs, feci yaralar açmisti. Ermeniler katliamdan geçirilmis, Tor Abidin bölgesinde Süryanilerin çogu öldürülmüs, halk kitlik ve sefalet içinde yasiyordu.Ali Battê yalniz Heverkalilari degil komsu asiretleri de yönetmeye basladi. Ulusalci birçok asiret reisi tarafindan ziyaret edilerek gittikçe büyük bir destek buluyordu. Mardin'in yerli esrafi ile olumlu görüsmeler yapti; çogunun destegini sagladi, ancak Haco III hala Harput cezaevinde tutuklu idi ve idamla yargilaniyordu. Disarda olsaydi amcasioglu Ali Battê'ye yardimda bulunacagi gibi karsi konulmaz bir güç teskil edeceklerdi.Türk devletine karsi bir isyani baslatmak için birçok asiret reisinin destegini almasina regmen, bütün Kürdistan'da oldugu gibi Mardin bölgesinde de Kürdün Kürde karsi kin ve nefreti söz konusu idi. Bazi asiret reisleri tamamiyle bu isyana karsiydi ve devletten yana tavir sergilemekteydiler. Ali Battê: Öncü kisilik Birçok Hiristiyan, Türk otoritesinin uyguladigi baskiya dayanamayarak Ingiliz güçlerine siginmaktaydi. Türk devleti için bütün Hiristiyanlar Avrupalilarin ajani, provaktörüydü. Ingilizlerin Halep mintikasi sefi Ali Battê'ye bir mektup göndererek otoritesi altinda bulunan Hiristiyanlarin güvenliklerinin saglanmasini arz etmisti. Midyat'in Estel kesiminde birçok asiret reisi ve taninmis kimseler bir araya gelerek Tor Abidin bölgesinde Hiristiyanlara bir darbe vurmak ve onlari devlet istegi dogrultusunda bu bölgedençikarmak fikrinde birlestiler. Ancak Ali Battê bu toplantiya karsi çikarak, "Her kim ki Hiristiyanlara karsi bir eylemde bulunursa beni karsisinda bulacaktir'' deyip, toplantiyi dagitmistir. Bundan olsa gerek Türkler, Ali Battê'yi Ingiliz ajani olarak nitelendirmektedirler. Yöre halki üstü kapali bir sekilde baskan Wilson'un sartlarinin kabul edilmesini ve bir baris konfaransi ile kendi istemlerinin devlet yonetimine prensip olusturmasini arz ettiler. Ali Battê, Diyarbekir'de bulunan (1917, Diyarbekir'de ordu kumandani) Mustafa Kemal'e bir mektup göndererek, Kürdistan'dan elini çekmesini ve yapilacak bir katliamdan devletin sorumlu olacagini bildirdi.Mart 1919'de Ali Battê Suriye tarafina geçerek Hamza Aga (Haci Silêmana asireti reisi) ve Arab Taya asiret reisi Seyh Mihemed ile görüserek Türk devletine karsi yapilacak isyanda onlardan destek sözünü aldiktan sonra tekrar Nusaybin'e geri döndü. Nusaybin'de bulunan devlet memurlari halka baski yaptiklarindan, onlari kontrol altina aldi. Halkin istegi üzerine Nusaybin kaymakamindan tutuklularin serbest birakilmasini istedi.Bu istege karsi kaymakam "Vilayetten izin istemem gerekir, aksi takdirde onlari birakamam'' dedi.Ali Battê buna itiraz etti. "Bu insanlar suçsuz ve yoksuldur, birakin ailelerine dönsünler." Fakat kaymakami razi edemedi. Kaymakam ileri bir tarihte tutuklulari salacagini söylediyse de Ali Battê onu dinlemeden, Semun ile birlikte Nusaybin cezaevinin kapisina geldi. Semun tehlikeyi fark etmisti. Çünkü yapilacak baskaldiri için yeterli hazirliklar yapilmamisti. Almanlar, Türk yetkililerden, Nusaybin-Bagdat demiryolu ihalesini almisti. Ve demiryolunun dösenmesi de Ali ile Semun'un kontrölünde yapiliyordu. Ingilizler de Nusaybin-Bagdat demiryolu ihalesi pesindeydi. Bu demiryolu ihalesinin Almanlarin elinde olmasi, Ingiliz hükümetini gücendiriyordu.Semun, Ali Battê'ye cezaevini açmamasini tavsiye ettiyse de dinletemedi. Ali, gardiyanlardan tutuklularin serbest birakmalarini istedi, gardiyanlar buna yanasmayinca yaninda bulunan silahli adamlari ile birlikte cezaevinin tüm kapilarini kirdirtarak 11 Mayis 1919 günü tutuklulari serbest birakti.Ve isyan basliyor...O sirada Kürdistan'da, merkezi Diyarbekir'de bulunan 13. Kolordu vardi. Nusaybin kaymakami Midyat'ta bulunan 24. Dag Alay Komutanligi'ndan yardim istedi. Ancak 24. Alay Heverkalilar tarafindan sarildi. 12 Mayis 1919 günü, 5. Tümen Komutanligi isyan bölgesine yeni kuvvetler gönderdi.Ali Battê ve arkadaslari Nusaybin kislasini basarak kaymakam ve savciyla birlikte içinde bulunanlari rehin aldilar, halka zarar gelmesin diye, sehir etrafindaki çemberi yararak Omeriya daglarina dogru çekildiler. Daglara vardiktan sonra kaymakam, savci, asker ve devlet memurlarini serbest biraktilar. Tinat köyünde Habezbeni ve Omeriya asiret reisleri ile görüstü, onlardan devlete karsi birlikte koymalarini istedi fakat onlari razi edemedi. Çünkü devlet zayif olmasina ragmen Kürtlerin çogu hala devletten korkuyordu. Sabahin erken saatlerinde yogun top atislari altinda Heverkalilar çarpismalara devam etti. Heverkalilarin diger asiret reisler (Hitto, Omerê Sêro, Mihame'yê ælo, Alikê Segvên Osê Azam ve digerleri) yardima gelerek çarpismalara katildi. Semunhe Hanne Haydo topu kullanan subayin üzerine hücum ederek onu öldürdü ve topu asagiya dogru yuvarladi. Heverkalilar büyük moral kazandi. Çarpismalar Omeriya bölgesinde 20 gün araliksiz sürdü. Ali Battê askerlerini Midyat'a dogru çekti. Midyat sokaklarinda gögüs gögüse çarpismalar yasandi, her iki taraftan da çok kisi vuruldu. 6. Alay ve bölge halkindan toplanan binlerce devlet milis müfrezesi Heverkalilarin üzerine yürüdü. Ali Battê kendi köyü olan Mizizax'a çekildi ve burada savunma durumuna geçti. Ancak Çelebi Aga cezaevinden serbest birakilmis, Saroxan II ile birlikte devletin yaninda yer alarak karsi saldiriya geçmisti. Deksuri asiretlerinin çogu Çelebi'nin yaninda yer aldi. Yogun çarpismalardan sonra Mizizax köyü top atesine tutuldu. Battê köyü terk etmek zorunda birakildi.6. Alay komutani Binbasi Nuri Pehlivanzade Midyat'ta bir bildiri yayarak hükümetin yalniz Ali Battê'yi takip ettigini, asiretlerin kendisine yardim etmedigi taktirde kimseye dokunulmayacagini ilan etti. Devlet güçleri firsati ellerine geçirmislerdi. Bazi asiret reislerine silah dagitarak milis güçlerinin sayisini artirdilar. 17 Agustos 1919'da Cehennem deresinin kenarinda yer alan Midih köyünün çevresi devlet ve Deksuri asiret kuvvetleri tarafindan sarildi. Çarpismalar gün boyu sürdü. Ertesi günün aksaminda (18 agustos 1919) Ali Battê vurulduktan sonra cesedi Midyat'a getirilerek hükümet konaginin önünde kasap çengellerine asildi. Bir hafta bekletildikten sonra akrabalari tarafindan altin karsiliginda alinan ceset Mizizax köyü mezarligina gömüldü. Heverka asiretlerinin birlik ve beraberligi tekrar bozuldu. 1925-Seyh Sait Isyani ve Haco1925 yili Subat ayinda baslayan Sêx Said hareketini organize eden ve Kürdistan'da 23 subesi bulunan Azadi örgütüdür. Kürdistan'in her bölgesindeki, (Botan, Garzan ve Midyat) asiret reisleri ve taninmis etkin sahsiyetlerle tamas kurup isyani bütün Kürdistan'i kapsayacak sekilde en ufak noktasina kadar planlayan Azadi örgütü, çalismalarini Mardin ve Midyat bölgesinde de sürdürmüstür. Haco III, yöredeki önemli sahsiyetlerle toplanti düzenleyerek, birlikte harakete katilacaklari hususunda and içmislerdi.Beytüssebap isyani ve isyanin planlanan tarihten önce patlak vermesi Sêx Said isyanini etkileyen önemli bir etkendir. Isyan planlanmisti. Haco bu durumda ikincil bir rol oynayabilirdi, bu nedenle beklemeye karar verdi.Devlet ise bos durmayarak asiretleri isyanin üzerine saldirtmaya çalisti. Haco 3000 kisilik (Müslüman, æzidî ve Süryanilerden olusan) silahli bir güçle Diyarbekir'e yöneldi. Amaci Diyarbekir'de Sêx Said kuvvetleri ile birlesmekti. Midyat'tan çikarken, Diyarbekir'e kadar devlet güçleri ile çarpisip zaman kaybetmek istemiyordu. Bütün adamlari tembihliydiler.Haco henüz Diyarbekir'e varmadan Adana'dan Sark Ekspresi ile Mardin'e indirilen Naci Pasa kumandasindaki kolordunun siddetli taarruzu sonucunda Sêx Said Efendi'nin kuvvetleri tutunamamis, güneyden kuzeye dogru çekilmislerdi. (Zinnar Silopi Doza Kurditan s.89)Diyarbekir'e varmadan Sêx Said kusatmasinin kalkmis oldugu ve kuzeydeki daglara dogru çekildigi haberini almasina ragmen, yardim için Haco kuvvetlerini Siverek yönünden Diyarbekir'e sokmayi amaçliyordu. Fakat burada da devlet güçleri ve devlet yanlilari tarafindan engellendigi için geri dönmek zorunda kaldi.Türk devleti Haco'nun devlet yanlisi degil Sêx Said yanlisi oldugunun farkina varmisti. Siverek'te devlet güçlerine karsi çarpismisti.Sêx Said tutuklandiginda Haco da mahkemeye çagrildi, devlet Sêx efendinin ifadesine basvurup Haco'yu idam etmek istiyordu.Istiklal mahkemesi savciliginin, "Haco'yu taniyor musun, size yardim etmis midir?" sorusuna karsilik Sêx Said efendi: "Hayir ben o insani tanimiyorum, diyorlar ki Haco ve asireti æzidi olup bize karsi savasmis'' seklinde beyanveriyor. Ancak bu beyan Haco ve arkadaslarini Istiklal Mahkemesi'nin serrinden korumak için söylenmistir.Ingiliz ve Fransiz kaynaklarinda da, Sêx Said hareketinin en büyük desteginin Haco önderligindeki Heverka güçleri oldugu belirtiliyor. Sêx Said Efendi'nin kardesi Mihamed Mihdi mücadeleye devam etmek için Irak'tan Suriye'ye, Haco'nun yanina gitmek istiyordu. (Cigerxwin Jînenîgeriya min s.164) Melle Cuma'nin da anlattigina göre Sêx Said tutuklanmadan önce Haco'ya bir mektup göndererek yarim kalan mücadeleye devam etmesi tavsiyesinde bulunmustu.Haco, Fransiz güçlerle çatisiyor1920 tarihinde Fransizlar Suriye'yi isgal ederek Osmanlilardan aldilar. 1924'te simdiki kuzey Suriye'de otoritelerini güçlendirerek El-Cezira mintikasina kadar el attilar ancak Osmanli devleti buradan Fransizlari geri püskürtmek için çaba sarfediyordu. O sirada Kürtlerle Arap Samar asiretleri arasinda devamli bir çatisma vardi. Samarlar öteden beri Osmanlilari destekliyorlardi.Fransiz baskumandani Rolgan ve yardimcisi Kimyni, Cezira'ya (Kamislo-Derik-Andivere) geldiklerinde Samar asiret reisi Misal Baso El Erba onlari büyük bir memnuniyetle karsiladi. Bu seyhin amaci Kürtlere karsi destek kazanmakti. Arap Samar asiretine karsi olan Arap Taya asireti Kürtleri (Heverkalilari) destekliyordu, hem Osmanli hem Fransizlara karsi Kürtlerin yaninda yer almislardi. Taya asiretleri Kürt-Arap dayanismasiyle bir devlet kurmak istiyorlardi.Fransizlar Beyandur köyünun tepesinde bir kisla kurmuslardi ve Kürt ileri gelenlerini tutuklayip onlari canli halde bogazlarina kadar topraga diktiler. Ose isminde (Tilminar köyünden) birini öldürdükten sonra digerlerini de bu sekilde topraga dikip üzerlerine aç köpekler saldirtarak öldürttüler, diger asiret reisleri kaçti, tutuklanan bazilari ise sürgün edildi.Topraga dikilenler arasinda, Abasê Mihimid (Beyandur köyü muhtari), Heverka asiretinin Dorika kolu asiret reisi Avdê Timar, Heso'yê Avdila ve Haci Heso'yê Teya vardi.Bunun üzerine El-Cezira'da bulunan asiretler Heverka asiret reisi Haco'den yardim istediler. Haco, Heverka asiret ileri gelenleri ile görüstükten sonra 2000 kisilik silahli bir güç ile Midyat'tan Bagok Dagi'na geçti, oradan da El-Cezira'ya indi. Ilk etapta Beyandur'da bulunan Fransiz askeri kislasina saldiridi. Siddetli çatismalar sonucunda Rolgan haber aldi ve Andiver bölgesinden Cerih'a dogru takviye güçlerini aktardi.Bazi asiret reisleri Haco'ye tavsiyelerde bulunarak, Fransizlarin elinde güçlü silahlar oldugunu ve bu büyük güç karsisinda çok zayiat vereceklerini söylediler.Haco ise, "Kesinlikle ve her ne pahasina olursa olsun, Fransizlarin burada Kürtler üzerindeki zulmünü kirmak için savasmadan geri dönmeyecegiz.Böylece Haco'nun emri ile kuzey Suriye'nin hemen hemen her yerinde Fransiz güçleri ve Kürtler arasinda silahli atismalar yasandi. Tirbespi ve Derik arasinda bulunan Girê Topê koyu civarinda taraflar arasinda siddetli çatismalar meydana geldi. Heverka asiretleri karar vermislerdi: Kesinlikle imha bile olsalar geri çekilmiyeceklerdi. Iki taraf da yüzlerce kayip verdi. Fransiz baskumandani Rolgan öldürüldü, Beyandur kislasi ele geçirildi ve Fransizlar güney Suriye'ye dogru çekildiler. Haco ve Heverkalilar ise Midyat'a geri döndü.
Şeyh Mahmud Berzencî ayaklanması
10 Ekim 1922′de kurduğu Güney Kürdistan Hükümeti’nin Kürdistan Kralı olarak ilan ettiği Şeyh Mahmud Berzencî, 9 Ekim 1956′da Bağdat’ta hayata gözlerini yumdu. Güney Kürdistan’ın önde gelen Kadirî tarikatı mürşitlerinden Şeyh Ahmed’in torunu olan Şeyh Mahmud, Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarından itibaren çalkantılı bir politik süreç yaşadı ve bağımsız bir Kürdistan için sık sık başlattığı isyanlarla adından söz ettirdi. Karizmatik kişiliği ve politik kimliğiyle tanınan Kürt lider, Kürt kenti Kerkük’ün İngilizler tarafından işgali sonrası bir Kürt delegasyonu oluşturarak İngilizlere, 7 Nisan 1918′de birçok Kürt liderinin imzladığı ve Kürt bağımsızlığını vurgulayan bir muhtıra sunmuştu. Bu muhtıra ertesinde çeşitli müzakereler ve girişimler sonrası 1 Kasım 1918′de Britanya Hükümeti adına Binbaşı E. M. Noel, merkezî hükümetin kararıyla Kürdistan Hükümdarı olarak ilan edilen Berzencî’yi tanıdıklarını deklere etti. Çok geçmeden dünya siyaset dengelerinin değişmesi ve Dünya Savaşı galiplerinin çıkarlarının çakışması neticesinde Britanya, Kürt politikasını yeniden gözden geçirince Berzencî ile İngilizler arasında sorunlar çıkmaya başladı. 22 Mayıs 1919′da İngilizlere karşı isyan başlatan Berzencî, Süleymaniye’deki İngiliz birliklerini esir alarak Bağımsız Kürdistan Hükümeti’ni ilan etti.
Hükümetin ilanı sonrası İngilizlerle kıyasıya bir çatışmaya giren Berzencî, 12 Haziran 1919′da Derbendî Bayzon Savaşı’nda yaralanarak esir alındı ve Bağdat’a götürüldü. Burada yargılanarak idam cezasına çarptırıldı. Londra Hükümeti tarafından ölüm cezası onaylanmayınca arkadaşlarıyla birlikte Hindistan’a sürgüne gönderildi. Fakat taraftarları Amediye, Akra, Musul ve Kerkük’te gösterilerde bulunarak, Şeyh Mahmud adına eylemler yapmaya başladı. Kürtlerin bu eylemleri Güney Kürdistan’ın Irak’a bağlanmasını engelleyemeyince İngiliz askerlerine yönelik saldırılar başladı. İngilizlerin sert müdahalelerine karşılık Kürtler, subaylara suikastler düzenleyerek iki yıl içerisinde otuza yakın İngiliz yetkili öldürdüler.
Araplar ve Kürtler arasında çatışmaların sertleşmesi üzerine Ekim 1922′de Şeyh Mahmud, sürgünden geri getirilerek kendisine bazı yetkiler verildi. Şeyh Mahmud Berzencî, 10 Ekim 1922′de 7 bakandan oluşan bir kabineyle hükümet kurduğunu ilan etti. Resmî olarak Hikûmeta Cenûbî Kurdistan olarak geçen özerk yönetim, yargı ve yürütme organlarını ve halk meclisini aynı gün içerisinde açtı. Süleymaniye’yi başkent, Şeyh Mahmud Berzencî kral ve hükümet başkanı ilan eden meclis, Kurdistan adıyla bir resmî gazete yayımladı. Bütün bunlar olurken, Sadiq Qadirî, Ehmed Behced Efendi, Elî Efendi Bapîr Axa, Faik Arif Bey, Hecî Axayê Fethullah, Yüzbaşı İdham Bey, Refiq Hîlmî Bey, Salih Qeftan, Şêx Muhammed Gulan, Şukrî Alaka (Hristiyan Cemaati temsilcisi) ve Tevfiq Bey gibi isimlerle Cemaata Kudistana Mezin (Büyük Kürdistan Cemiyeti, bazı kaynaklarda Kürdistan Derneği olarak da geçmekte) adlı bir cemiyet kurdular. Mustafa Paşa Yamulki’nin başkanlığını yaptığı bu cemiyetin esas amacı Berzencî hükümetini desteklemek ve bağımsız Büyük Kürdistan Devleti’ni kurmaktı. Bu faaliyetler çerçevesinde 2 Ağustos 1922’de Kürtçe, Türkçe ve Farsça yayın yapan Bangî Kurdistan adlı bir gazete de çıkarılmaya başlandı.
30 Nisan 1923′te İngiltere ile Irak arasında protokol imzalanınca İngiliz Hükümeti, Güney Kürdistan Hükümeti’ni ortadan kaldırmaya ve Güney Kürdistan’ı nihai olarak Irak’a ilhak etmeye karar verdi. Irak ordu kuvvetleri, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin desteğiyle 19 Temmuz 1924′te Süleymaniye’ye girdi, Berzencî birlikleriyle birlikte dağlara çekilmek zorunda kaldı. 19 Ocak 1927′de ‘İran-Irak sınırında bulunan Piran köyünde oturacağını ve artık Irak Hükümeti’ni rahatsız etmeyeceğini’ taahhüt ettiği bir sözleşmeye imza attıysa da Irak ordu birliklerine yaptığı saldırılarla sıkça peşine düşülen Berzencî, 4 Kasım 1930′da tekrar ayaklanma başlattı. Ayaklanmanın kanlı bir şekilde bastırılması neticesinde Berzencî, tutuklanarak Irak’ın güneyine sürüldü. 1941 yılına kadar sürgünde ağır koşullarda yaşayan Berzencî, daha sonra Bağdat’a yerleşti ve 9 Ekim 1956 yılında burada yaşamını yitirdi.
alıntıdır.